Basın Toplantısı-12.06.2013
Bugün, Milletvekili sıfatımdan ziyade milletime olan sevgimin ifadesi olarak onlara doğruları anlatmak üzere buradayım.
Son yıllarda milletimizi ayrıştırmaya yönelik politikaların olumsuz neticelerini hep birlikte yaşadık ve yaşamaktayız.
Bu sürece nasıl geldiğimizi bir süre düşündüm. Önce yaşananlara baktım. Bu partide bölücülük yapılıyor diye ayrılışımı göz önüne getirdim.
Başbakan ve hükümet üyeleri sürekli sert ve ayrıştırıcı demeçler vermektedirler.
Hala bir Başbakan %76’nın hizmetkârıyız diyebiliyorsa, bu açık ayrımcılıktır.
Başbakan, hak ve özgürlük arayışı olarak değerlendirdiğim tepkileri veren herkese “Çapulcu” diyemez. Fikir özgürlüğünden korkmayalım derken kendisine karşı fikir belirtenlere “Çapulcular” demeye devam edemez.
Başbakan, “oyun kurucular, tuzak kurucular” diyerek kendi politikasını beğenmeyen herkesi “hain” ilan edemez.
Bu konuda bilim adamı ve siyasetçi olarak tarihe not düşmek istiyorum:
Yönetilemeyen olaylar, maalesef yüksek yaralı sayısı ve ölümleri beraberinde getirmiştir. Bu olaylarda hayatını kaybeden Polis Komiseri Mustafa SARI ile Abdullah CÖMERT ve Mehmet AYVALITAŞ’a Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabırlar, yaralanan kardeşlerimize de acil şifalar diliyorum.
Başbakan lafa gelince demokrat, uygulamaya gelince otoriter. Basın ve fikir özgürlüğünden bahsediyor. Lafı bol, uygulaması yok.
Ben size bir örnek vereceğim: 7 Haziran Cuma günü çıkan en büyük yedi gazetenin haber başlıklarına ve içeriğine bir bakınız. Hepsi kelimesi kelimesine aynı. Bu mudur halkı aydınlatmak? Türkiye’deki insanlar haberleri yabancı basını izleyerek öğrenme yolunu tercih etmeye başladılar.
Otokratik rejimlerde olduğu gibi, iletişim ve haberleşme tamamen kontrol altına alınmak istenmektedir.
Sayın Başbakan kendisi Anayasa olmak istiyor. Anayasanın ilk üç maddesine atıf yapan Taksim göstericileri bir pankartla aynen şu olguya dikkat çekiyor:
1) Değişmez 2) Değiştirilemez 3) Değiştirilmesi teklif dahi edilemez
Aynısı Sayın Başbakanın konuşmalarına da yansıyor:
“Eğer bunu sertlik olarak algılıyorsanız, üzgünüm ama Erdoğan değişmeyecek”
“Eylemlere devam ederseniz anladığınız dilden cevap veririz”
Merhum Ziya Paşa,
“İdrâk-i meâli bu küçük akla gerekmez
Zira bu terazi bu sıkleti çekmez”
beytini onlarca yıl önce sanki bu günler için yazmış gibi.
Bir Başbakan düşünün ki, dünyada en fazla internet kullanılan Türkiye gibi bir ülkede twitter’e kısıtlama getirmeye çalışıyor.
Biz ise, özgürlükleri genişleten, insanlarımızı ve gençlerimizi hor görmeyen geleceğe güvenle bakabilen bir Türkiye istiyoruz.
Bu ülkede herkesi kucaklayan bir başbakan istiyoruz. Dürüst ve kibirsiz yönetici istiyoruz.
Başbakanın etrafındaki brütüsleri istemiyoruz. Yangının söndürülmesine katkı yapmalarını istiyoruz. Başbakanı yedirmeyiz diyenler, Türkiye’de hak arayanların yamyam olduğunu mu ima etmeye çalışıyorlar?
Artık gerçeklerle yüzleşmenin zamanı gelmiştir. Başbakan ve brütüsleri ülkeyi Çapulistan gibi gösterme eğiliminden vazgeçmelidirler.
Başbakan eylemleri ve söylemleriyle yangına körükle gidiyor, ülkedeki mevcut kutuplaşmayı daha da arttırıyor. İktidar bu aymazlık içindeyken, muhalefet partileri de ne yazık ki bu sınavda sınıfta kalmışlardır. Mensubu olduğum MHP’nin Gezi Parkı eylemleriyle ilgili tavrında daha aktif olması gerektiği ülkücüler tarafından dile getiriliyor.
Gezi Parkındaki ülkücü gençlere kim sahip çıkacak?
Dün gece Taksim başta olmak üzere Türkiye’de yapılan müdahale sistemine bakınız:
Olaylar başladığı zamanda da aynı mantık hakimdi. Sivil polis araçlarında plaka kullanmama yöntemi seçildi. Çevik kuvvetlerin seri numarası kapatıldı.
İzmir’de çivili sopalar, Ankara’da plakasız arabalar kullanıldı. Neredesin Başbakan? Neyin hazırlığındasın? Kalabalığın üzerine mi süreceksin o plakasız arabaları?
Bakın eylemin 20. gününden sonrası büyük tehlike. Bu tip eylemlerde en büyük provokatör zamandır.
Özellikle 20-25 gün sonra olaylar artık kontrol edilemez bir noktaya gelir. Ülkenin yangın yerine dönmemesi, olayların tamamen kontrolden çıkmaması için en büyük görev iktidara düşmektedir. Tepki gösterenleri kalabalıklarla susturmaya çalışma yöntemi sokaklara benzin dökmek kadar tehlikelidir. Burada asıl olan çarpışmayı seçmek değil gerçeklerle yüzleşme yöntemini kabul etmektir.
Bu protestolar karşısında zaten iktidarsınız. Güç, kudret sizde. Gövde gösterisi niçin? Germek için mi?
Yönetemeyen yöneticilere akıl vererek, zaten olmayan veya ortadan kaybolan aklı mumla arar bir pozisyona gelebiliriz.
Büyük infialler ortaya çıkınca, kimse provokatör vardı, yurtdışından birileri tahrik etti gibi bahanelere sığınamaz. Şimdiden suç duyurusunda bulunuyorum. Halka ve insanlarımıza verilecek onarılamayan zararlardan birinci derecede yönetemeyen yöneticiler sorumlu olurlar.
Başka ülkelerdeki örneklere bakalım. Görevi kötü kullananlara karşı savcılar harekete geçmelidir. Ben, bu ülkenin savcılarına hala güveniyorum.
Saygılarımla kamuoyuna duyurulur.